Kitap Adı: Sırça Köşk
Yazar: Sabahattin Ali
Yayınevi: Yapı Kredi
Yayınları
Sayfa Sayısı: 152 sayfa
Benim Puanım: 10/10
Okuma Şenliğinde: “9. Kategori
(10 puan): Yasaklanmış bir kitap.:Sırça Köşk-Sabahattin Ali / YKY / 152 sayfa”
Bu
kategoriye kirap ararken Türk yazarlar önceliğim oluyor bir süredir. Listede
Sebahattin Ali’ yi görünce de şaşırmadım değil. Kendisi Kürk Mantolu Madonna
ile tanıdığım ve bu kitabın dışında başka kitabını okumadığım bir yazar. Ancak
kendisini o kadar sevmişim ki tek bir kitabı ile, nasıl yasaklanır kitabı
demekten kendimi alıkoyamadım. Ardından hem yazara hem kitabın yasaklanmasına
ait ağzımı açık bırakacak kadar traji komik bir nedenler silsilesi gördüm.
Kitabımız
1947 yılında yayınlanmış, kitabın içi öyküler ve masallar olarak iki bölümden
oluşuyor. Sırça Köşk, kitabın en sonunda masallar bölümünde yer alan altı
sayfacıktan oluşan bir masal. Masal vealtı sayfa olmasına bakmayın, kendisi
dönemin hükümetini kastettiği düşüncesi ile
kitap toplatılmış ve bu masal kitaptan çıkartılarak yeniden basılmış.
Araştırdığım kadarıyla o dönemlerde Sebahattin Ali’nin fikirleri bazı kesimleri
rahatsız ediyormuş, bu nedenlebu kitap başka bir imza ile yayınlansaydı
kitapların toplatılmasına kadar gitmeyeceğine dair savlar da var. Yani kitabın
daha doğrusu öykünün yasaklanma sebebinin biraz da yazara karşı bir tutum var
gibi gözükmektedir. Zaten kitap yayınlandıktan 1 sene sonra 1948 yılında yazar
öldürülmüş.
Peki bu yasaklanan öykü neler
anlatıyor?
Üç
boş gezenin boş kalfası arkadaş çok çalışkan, kendi kazandıklarını kendileri
yiyen,aracısız alışveriş yapan dahası aralarında sorun olmayan insanların
yaşadığı bir şehirdeki insanlara çalışmadan nasıl kendilerini kabul
ettirebileceklerini düşünürler. En sonunda
üç arkadaşın elebaşısı olan arkadaş bir plan öne sürer. Plana göre üç arkadaş
şehrin pazarına dağılırlar ve gezinirken sürekli “Allah Allah ne kadar tuhaf
şehir...” diye söylenmişler. En sonunda bir yerli dayanamamış sormuş “Neden
böyle söylersiniz?” diye. Elebaşısı da
anlatmaya başlamış, bu kadar güzel bir memleketin nasıl olur da Sırça Köşk’ ü
olmazmış, oysa diğer bütün şehirlerin, kasabaların varmış. Halk diğer
kasabalardan, şehirlerden geride kalmış olmamak için üç kafadara Sırça Köşk
için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyor. Ardından başlıyorlar köşkün
yapımına, bir kat tamamlandıktan sonra bu katın yeterli olacağını söyleyip,
artık sadece yemek içecek göndermelerini ve Sırça Köşk’ e yardımcı elemanlar
alınması gerektiğini söyledi. Öyle ya bir kasabanın ihtişamı Sırça Köşk’ teki hizmete,
köşkün büyüklüğüne, şatafatına bağlı değil midir? Zamanla köşke katlar
çıkılmaya başladı, halk köşke yemek götürmekten yetişemez, geçinemez oldu. Ne
zaman halktan birkaç kişi sorgulayacak olsa hepsine geçerli cevap veriliyor.
Ancak bir gün öyle bir an geliyor ki, Sırça Köşk’ ten konuşuyor elebaşları;
halkın getirdiği koyunlardan halka da ayırdıklarını ve onlara dağıtacağını
söyleyip, bütün halka içinde beyin, dil, göz olmayan koyun kellelerini veriyor.
Sonunda halktan biri elindeki kelleyi Sırça Köşk’ e atıp, o yıkılmaz, güçlü
sandıkları Sırça Köşk’ ün camlarını kırıyor. Bunu gören halk köşkün de
yıkılabileceğini görüp isyan ediyor ve köşkü ortadan kaldırıyor.
Kitap bana neler kattı?
Kitap
bana Eskişehir-İstanbul yolumda eşlik etti. Keyifle okuduğum bir kitap oldu.
Bir de şenlikten kazandığım 10 puan da cabası J
Altını çizdiklerim...
Aslında
sadece kitabın son cümleleri bence yeterli:
“Günün
birinde nasılsa böyle bir Sırça Köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu
sanmayın. En heybetlisini yok etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”